6 Eylül 2011 Salı

Nalbur Yaşar' ın Bilinmeze Göç Ettikten Sonra Yaşadığı Ruh Salınımları ve Anaximenes Seyit

her insan nasıl hayatın manasını, yaptığı işin kendi kişiliğine ve arzularına uygunluğunu ve ikamet ettiği yerin onun tatmin edip etmediğini tartışmaksızın yaşamaya mahkumsa, nalbur yaşar' ın da babadan kalma nalbur dükkanını işletmekten başka yapabileceği bir iş yoktu. günde iki paket sigara içerek akciğerlerine kür yapmak, bali almak için gelen keşlerle taşak geçmek, dükkanın önünden geçen karıların götlerine bakmak en büyük zevkleriydi. çünkü başka şansı yoktu nalbur yaşar' ın. kendini bahçeli bir evin kapısına bağlanmış bir kaniş gibi hissediyordu.

ne yazık ki nalbur yaşar' ın hiç fotoğrafı yok. bunun sebebi ise, yaşar' ın fotoğraf çektirmeye taviz vermez biçimde karşı olmasıydı. bir minyatür düşkünü olmasına, da vinci ve rafael' in eserleri üzerine yayımlanmış 8 kitabı olmasına rağmen, fotoğraf sanatından inanılmaz derece iğreniyor, bunu bastırılmış gizli gayliğin dışa vurumu olarak değerlendiriyordu.

aslında nalbur yaşar' ın başına gelen elim hadisenin tek nedeni "anaximenes seyit" lakaplı, ilçeye ilk geldiğinde kendini güvenilir biri olarak tanıtmayı becermiş, yumurta kafalı, çarpık bacaklı, soluk bir yüze ve yılın en sıcak günlerinde bile damla terlemeyen bir bünyeye sahip biriydi. bu seyit amcığı, ilçeye ilk geldiğinde demir işi yaptığını söylemiş ve yaşar' ın yan dükkanındaki demirciye kalfa olarak girmişti. esnaf tarafından ilk gelişinden itibaren yakın takibe alınan seyit, farklı zevkleriyle dikkat çekiyordu. öğle aralarında satranç veyahut squash oynamaya gidiyor, yediklerinin besin değerine dikkat ediyor ve interneti sadece bilgi alma amaçlı kullanıyordu. 

bir süre sonra seyit, esnafın her sorunla ilgili fikir danışmaya ihtiyaç duyduğu bir aydınlanma bilgesi haline gelmişti. başı sıkışan herkes soluğu seyit' in yanında alıyor, ondan derdine derman olacak bir şeyler kapmaya çalışıyordu. bir gün, yaşar da içinde bulunduğu bunalımdan kurtulmak amacıyla seyit' e başvurmaya karar verdi ve öğle arası, seyit' in go oynadığı lokale gitti. seyit, onu masasına buyur etti ve demli bir çay söyledi. bir iki hoş beşten sonra yaşar derdini seyit' e açtı;

- bileder, inanamazsın ya. bu ammana kodum memleketi mafetti beni bileder. içime kapadı beni iyice ağzını sikeyim. bi çıkış yolu da bulamıyom, bana bi akıl ver ba....

seyit çayından bir yudum aldı,

- karreşim böle zamanlarda, en kral çözüm siktirip gitmektir. arkada kalana bakmadan, hatta anasına bacısına sövüp sayarak... arkada o kalmış, bu kalmış bakmıcan bilederim. çek git, yeni bi ayat kur kendine. bak bana misal... ben önceki ayatımda bi gram değeri olmayan, götünden pandik alınan bi kaave çırağıydım. kavede kaat oynayanlara mezeydim. ne zamanki okumayı öörendim, alışkanlık edindim, "eeh sikerim" deyip ayrıldım o pis yerden. şimdi allaa şükür mutluyum...

uzun zamandır da yaşar' in içinden geçen aslında buydu. babadan kalma nalbur dükkanını güzel bir fiyata okutup keyfine bakmak, yarak kürek işlerle uğraşıp hayatı da taşağa bağlayarak dertlerini unutmak onun için en iyisiydi. seyit' in de sözlerindeki umut ona gaz vermiş, sanki arkadan kektirmişti. "artık yeterin" dedi yaşar kendi kendine. bu işin tek çözümü buydu.

bir gece, pılını pırtısını topladı ve kimseyi uyandırmamak için kaçacağı pencerenin yanına geldi nalbur yaşar. gece treniyle kaçacaktı bu bokum ilçeden. gideceği yerdeki herşeyi ise pespembe düşlüyordu. sıçtığı bok bile pis kokmayacaktı. pempe işeyecek, ne kadar içse de hiç kusmayacaktı. "allah' ım çok mutluyum" diye kikirdedi nalbur yaşar. pencereye tırmandı ve bavulunu aşağıya attı. sonra da kendisi indi. akabinde de son hızla gara doğru koşmaya başladı. sonra yolda düşündü neden bu kadar gizem yaptığını. yalnız yaşıyordu ve ilçeden hemen hemen herkes onun soğukluğundan tiksiniyordu. yavaşladı ve sakin sakin yürümeye başladı.

işte gece treni uzaktan görünüyor... trene koştu yaşar. bileti numarasız olduğu ve en başta bindiği için en kral köşeye oturdu. tam tren hareket etmişti ki, garın sol köşesinde ona doğru bakan birini fark etti. seyit' ti bu. pis pis gülüyordu. daha sonra cebinden bir kağıt çıkardı ve yaşar' a gösterdi. allah' ım nalbur dükkanının devir sözleşmesiydi bu. yoksa... yoksa kapıldığı hayallerin heyecanıyla "bir an önce oraya gideyim de, varsın dükkan ucuza gitsin" diyerek sattığı nalbur dükkanı seyit' in bir adamına mı gitmişti. şimdi ne yapacaktı. basbayağı kandırılmıştı. sanki bütün hayalleri suya...

nalbur yaşar bir anda yatağından fırladı. sıçan gibi terlemişti ve yatmadan önce yediği sucuğun kokusu terinden dahi geliyordu. baktı, kedisi sikine çöreklenmiş yatıyordu. bir "oh" çekti. daha sonra kedisini uyandırmamaya dikkat ederek sikinin üzerinden kaldırıp 3. kattan aşağıya attı.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder